Bu aşamada mesele, hayatta kalmaktır ve yine bu aşamda en etkili olan duygu, korkudur. Öyle ise "Hayatında en çok neden korkuyorsun?" diye sorsam ne dersin?
Peki, bu korkudan kurtulmanın bir yolu var mı? Evet, belki bir yolu olabilir.
Neden korkunla yüzleşmiyorsun?!
Korkunun seni esir almasına izin vermemelisin.Korkularımız bizi kuşatırlar ve hareket etmemize izin vermezler.
Oysa onlardan kurtulma yolu onlardan kaçmak saklanmak değil, doğrudan karşılarına çıkarak onlarla yüzleşmektir.
Yüzleşme korkularımızın bize gerçek olmadığını göstermeye yeter.
Çünkü tüm gezegen bizim için seferberdir.
Bize yardım ederler. Kendimizi akışa bıraktığımızda akışta doğacak fırsatlar yardımı ile yüzebiliriz ve yol alabiliriz.
Neden yaşamdan keyif alamıyorsun? Keyif alamamanın nedeni suçluluk duygusu mu? Öyle ise, kendini en çok ne için suçluyorsun? Kendini bunun için bağışla. Çünkü gerçeği değiştiremezsin.
Yaşamımızda yaptığımız hatalar nedeni ile kendimizi suçlamamız doğaldır. Geçmişte yapmış olduğumuz bir hata, bizim bugünkü tüm enerjimizi alıp götürebilir. Böyle olmaması için hatalarımızın bilincinde olup onlardan ders çıkartıp tekrarlamamaya dikkat etmeliyiz. Yapmış olduğumuz bir hata nedeni ile suçluluk duygusu içinde tüm yaşam enerjimizi kaybetmek yerine enerjimizi bu hatayı düzeltmeye harcamalıyız. O zaman altında ezildiğimiz bu yükten kurtulma şansın bulabilir ve tekrar özgürleşebiliriz.
Ama bunları yapabilmemiz için yapmış olduğumuz hata için kendimizi bağışlayabilmemiz gerekir. Kendimizi bağışlamak, suçluluk zincirlerinden kurtulmak anlamına gelmektedir.
Suçluluk duygusu zaman içinde bizi tüketen bir histir. Keşke yapmasaydım. Neden böyle bir hata yaptım? Eğer böylesine kötü bir şey yapabildiysem, benden hiçbir zaman bir şey olmaz. Ben değersiz bir nesneyim. Hayır, sen değersiz bir nesne değilsin. Aksine, pişman olmuş ve bir daha aynı hatayı tekrarlamamak üzere yemin etmiş güçlü bir öznesin!
Başarılı olma azmini sakatlayan en büyük başarızlığın neydi? Neden utandın? Kendini olduğun gibi kabul et. Başarısız olduğun şeyler, gerçekte senin ne olduğunu değiştirmez.
N tane denemede başarısız olman, n+1. denemende de başarısız olacağını göstermez! Hiç yılmadan sabırla içindeki potansiyelin kendini ifade etmesi için fırsatlar yaratmalısın. Başarısız denemeler, alınan paha biçilmez derslerdir.
Bu kazandığın kıymetli deneyimleri ayrıca paylaşmalısın. Utanç, duygusu insanı için için yiyip tüketen duygulardandır. Başarısız girişimlerden utanıp saklanmak yerine ayağa kalkıp mücadeleye devam etmek en doğrusu olsa gerek!
Utanç ile uyuşmak ve çabalamadan kaçmak ve yeni girişimlerden korkmak. Hayır, insan yaşadığı başarısızlıkların esiri olmamalı ve yersiz utanç duygusuna baş kaldırmalı. Her insan içinde bir cevher saklamaktadır. Bu cevherin görünür olabilmesi için kişi denemelerini sürdürmeli ve kaderine yürümelidir!
İçindeki sevgi ne zaman bir yasa dönüştü? Bu yas, kimler ve neler için tutuluyor. İnsan üzülebilir ve hatta bir süreliğine yas da tutabilir. Fakat bu yas ömürlük olamaz. Olursa içimizde bulunan en güçlü enerji kaynağı olan sevgiyi karartır. Sevginin adını yas koyar.
Bu hal ise bizi uyuşturur ve pasifleştirir. Oysa, sevgili kim veya neydi? Engin deryada bir dalgaydı. Sen de başka bir dalgaydın o deryada. Ne oldu? Dalga kaybolunca, derya da mı kayboldu?
Denizin dalgası bitmez, biri biter onlarcası başlar. Suyun bütün bu olası halleri seni büyüler ama unutma ki bütün bu haller tek bir cevherin farklı görünümlerinden ibaret.
Sen de dahil olmak üzere. Hepimiz aynı denizin farklı görünümleriyiz. Bir dalganın formu seni büyüleyebilir ama bu formlar geçicidir.
Kalıcı olan ise denizin kendisidir. Deniz durmak bilmeyen bir değişim içinde devinmekte. Bu devinim yaşanan hakikatimiz.
Yas tutma! Yas tutarak enerjini kaybetme. Çünkü kaybettiklerin kazandıklarındır.
Kendi potansiyelini veya kimliğini inkar etmek için kendine karşı söylediğin en büyük yalan nedir? Sen gerçekte kimsin? Tam olarak iç sesin sana kim olduğunu söylüyor? Bu sesten korkuyor musun?
Bu sesten kaçıyor musun? Kendinden kaçıp saklanmak ne kadar işe yarayacak?
Hayır, kaçmak, saklanmak işe yaramayacak! Çünkü kendimizden saklanamayız.
İnsan kendinden nereye kaçıp saklanabilir ki?! Biz neysek oyuz. Bunu değiştiremeyiz. Doğamız bize kim olduğumuzu söyler.
İçimizdeki beyaz tavşandır, doğamız. Beyaz tavşanı takip etmelisin. Ne de olsa, beyaz tavşan kara delikten harikalar diyarına gitmiyor muydu?!
İşte, Alice Harikalar diyarına götüren tavşan aslında doğalarımız. Örneğin, özde gül olmak varsa çam olmaya çalışmak neye yarar? İçimizde bir ceylan varsa aslan olmaya çalışmak neye yarar.
Doğuştan getirdiğin özellikler senin geleceğini belirler.
Tohum ne ise, ondan çıkacak olan da odur! Korkarak kendinden kaçmak yarar sağlamaz.
Tohum; zamanı, sırası ve mevsimi geldiğinde nerede, nasıl açacağını bilir.
Örtülere bürünerek kendinden saklanmak niye? Kaderini kabul edip kaderine yürümelisin ki dünya da seninle yürüsün!
Daha önce denizden ve denizin dalgalarından bahsetmiştik. Bizler, denizin dalgaları gibiyiz. Birbirimizden farklı şekil ve biçimdeyiz. Kendimizi ve diğer şeyleri var sanmak, bizi parçlanmış gerçeklik algısı ile baş başa bırakır. ![]()
Oysaki gerçek parçanmamış tek ve yekpare bir bütün deniz gibidir. Fakat aslında çevremizdeki tüm nesneler ve özneler, sadece o denizin üzerindeki dalgalar.
Herşey birbirine bağlı. Bir noktada kelebek kanat çırpsa, diğer yerlerde kasırgalar çıkar. O derece herşey birbirine bağlı.
Çırpınmadan güven ve tam teslimiyet içinde kendini o denize bıraksan deniz seni üzerine kaldıracak ve üzerinde yüzer durumda bırakacak.
Bazen seni dev bir dalga yapacak; bazen de çırpıntı! Ama ne yapsa sen yine de denizin suyu olacaksın. Ondan ayrı bir yapıda olmayacaksın.
Bir yerde değil; denizin her yerinde her an olacaksın. Çünkü sen bu denizin suyusun!
Bunu bil! Bunu hisset! Parçalanmışlık korkusu seni sarmasın. Dalga sönse de yeni dalgalarsın sen! Devamlı hareket halindesin! Yürüdüğün yolda yokluktan korkmamalısın. Çünkü dalgalar yok olur ama deniz devam eder!
Ricard Bach, "Mavi Tüy"ün başında şöyle bir hikaye anlatır: "Hızla akan bir nehrin sularının altında dallara bir grup insan, sımsıkı sarılmış; duruyorlar. Bir gün içlerinden biri 'Ben artık bıktım bu dala tutunmaktan!' demiş. Hemen diğerleri, 'Sakın ha! Sakın, o tuttuğun dalı bırakma!
Eğer bırakırsan bu nehir suları seni alır tepesi üstü dipe çakar ve helak olup gidersin!' demiş. 'Hayır, hayır! Ben çok sıkıldım bir dala tutunarak aynı yerde yaşamaktan!' demiş.
Çevresindeki ahali, 'Aynı yer ama bildiğin yer! Güvendesin burada. Ne demeye kendini riske atıyorsun bir bilinmeze doğru?!' demişler.
'Olsun! Ben şansımı denemek istiyorum. Ne de olsa gemiler güvenli limanlarda çürümek için değil açık denizlere açılmak için yapılmışlardır!' dedi.
Sonra da tutunduğu dalı bırakıverdi. Nehrin suları onu kaldırdığı gibi dipe çarptı. Bir daha. Bir daha.
Ve gözden kayboldu. Nehrin biraz daha aşağısında onu yukarıya kaldırdı ve o şekilde yukarıdan uçar gibi nehrin aşağısına doğru ilerlemeye başladı.
Daha aşağılarda suların altındaki dallara tutunmuş başka insanlara rastladı.
Birden o insanlar bağırmaya başladılar hep bir ağızdan 'Mesih! Mesih! kurtar bizi Mesih!'. O da şöyle cevap verdi onlara: 'Ben Mesih değilim! Ben Mesih değilim! Sadece bıraktım!'